https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

BASKET-BOL OLDU…

Okunması Gerekenler

efe

Hafta içerisinde kimi kulüplerimiz göğsümüzü kabartırken, bunu yapamayan diğerleri de tez elden harekata geçtiler ve transfer için düğmeye bastılar. Torku Konyaspor Brazelton’ın yerine Darius Washington’ı, Akın Çorap Yeşilgiresun da Kaloyan’ın ikizi Dejan Ivanov’u almak için harekete geçti. Öte yanda, SJ Beşiktaş’ın Culpepper transferine benzer bir hamle de Pınar Karşıyaka’dan geldi ve Bracey Wright ile anlaşıldı. Wright, bu transfer hamleleri içerisinde, takımının sistemine en aykırı kaçacak, en riskli isim. Uşak Sportif ise, şehriyle öyle bir bütünleşti ki, şehirde bulunan Gazi Mustafa Kemal İlkokulu öğrencisi Zeynep Naz Erdem, takıma destek adına, örnek olunması gereken bir seferberlik başlattı (ve neyse ki yöneticiler ve taraftar gerekli duyarlılığı, vefayı gösterdi kendisine). 90’lardan bu yana basketbolda görmediğimiz o ilköğretim tutkusunu yeniden yaşamaya başlıyorsak, güzel günler bizi bekliyor demektir…

 
Bu haftanın en büyük kazananı, kuşkusuz ki Banvit oldu. Hem Eurocup’ta çok çetin bir mücadelenin ardından ayakta kalıp Trabzonspor’u yendiler ve gruptan çıkmayı garantilediler, hem de ligdeki o devasa kötü gidişe, Galatasaray gibi bir ekibi yenerek “dur” dediler. Maçlarda Fortson’ın artık çok daha mutedil bir tavırla oynamaya başlaması Banvit’e çok şey kazandırıp, kimi maçlarda benchten getirilmeye başlanan Slaughter’ın da omuzlarındaki yükü epey azaltıyor. Daha da ötesi, Slaughter’ın benchten getirilmesi usulüyle artık hem Tolga maçlara ilk 5 başlıyor, hem de Tolga’nın oyunuyla Dominique Johnson seviye atlıyor, ana skor opsiyonu haline gelebiliyor. Trabzon maçında dar kullanılan rotasyona karşın Slaughter’ın Hardy’ye yaptığı cehennemvari savunma galibiyetin anahtarı olurken, eksik ve yorgun haldeki Galatasaray önünde de gömülü alan savunmasına dönmek, rakibe sadece köşe ve çaprazlardan, yani kanat ve diplerden dış şut isabetlerine imkan tanıdı. Böylelikle, Galatasaray’da sadece Green ve McCollum dışarıdan aradığı ritmi yakalayabildi; bunu da kişisel yetenekleriyle başardılar (gerçi epey durağan giden hücum anlayışı Green’in performansını katlayan unsurdu, bunu da unutmayalım). Moerman’ın double-double’a yakın oyunları, Carmichael’ın benchten çok üst düzey bir katkı vermesi ve Vidmar’ın artık iyiden iyiye olgunlaşması, Banvit’e bu hafta iki çok kıymetli galibiyet kazandırdı. Hem de GS’nin karşısına asistan koçlarıyla çıkmak zorunda kalmalarına rağmen. Tebrik ederiz..

 

schilbBuradan Galatasaray Odeabank’a sıçrayalım hemen. Sinan Banvit maçına başladı, ama sadece 6 dakika hizmet verebildi ve kenara geldi. O yokken yerli rotasyonunun istatistikleri ise resmen alay eder cinstendi: Göksenin 7 dakika 0 sayı, Şafak 3 dakika 0 sayı 1 asist; diğer yerliler ise havlulara sarıp sarmalandı… Sahada Türk unsuru göremedikten sonra, neyleyelim güzel oyunu, galibiyeti? Rotasyonun posası çıkmış, pestil gibi herkes; yerli iskelet de yok denilecek bir seviyede… Kazanmak kolay mı olacaktı? Bunun aksini, farklı kazanılan Krasny Oktyabr maçıyla ispatlamaya çalışan olursa, ekonomik kriz yüzünden Krasny’nin tüm kodaman oyuncularını elinden kaçırdığını ve kulüp başkanını sahaya sürdüğünü (Dmitry Gerasimenko, 33dk 2s 4r), Galatasaray’ın da bu yüzden 12 oyuncuyu birden oynatmayı “göze alabildiğini” hatırlatırız kendilerine. Galatasaray için işler giderek zorlaşacak. Bu hafta grup liderliği mücadelesi verecekleri kritik bir maçları var Eurocup’ta; ve bu sefer rakibin en üst düzey silahları Zaytsev veya Sokolov seviyesindeki oyuncular değil. Geçen maçta Berzins ve Mahalbasic ile GS pota altını panayıra çeviren Nizhny’e verebilecekleri tek cevap, Dorsey’nin çıkışa geçen formu olabilir, hepsi bu. Keşke Ergin Hoca, milli takım koçu sıfatıyla 2017 için vaat ve (diğer BSL takımlarından) talep ettiklerini, GS Odeabank koçu sıfatıyla yerine getirebilse, güzel örnek olsa herkeslere…

 

Geçelim haftanın bir diğer mutlak kazananına, yani Fenerbahçe’ye. Euroleague’de, Mitrovic sezonu kapattıktan, Sofo da takımdan ayrıldıktan sonra Zirbes-Simonovic-Jovic-Stimac-Miller kalitesinde bir eksenle devam eden Kızılyıldız’ı geçip sürprize mahal bırakmadılar. Antic, Datome ve Bogdanovic’teki çıkış yüzleri aydınlatıyor, Udoh da günden güne steps gibi hatalarını azaltıp, geleni geçeni bloklayarak, her iki potada da dominant bir güç haline geliyor. Sloukas’ın playmaker’lığı hatırladığı her maçta kafadan 10 sayılık farka gidebildiklerini daha net gördük bu maçta. Ve güzel bir sürpriz: Hickman sahalara nihayet geri döndü (gerçi oyuncular bunu idrak edemeyince kimse faul yapmadı ve oyuna girişi epey gecikti, ama olsun) bir de turnike isabetiyle “Yeniden merhaba” dedi. Kalinic biraz olsun “maaşının” hakkını vermeye, takımın tek hakiki “Tosun Paşa”sı Vesely dinlenebilmeye, Melih ortalarda gezinmeye, Dixon da bu seviye basketbola epey alışmaya başladı. İBBSK maçını herhangi bir kritere kıstas almadığım için kimseler bana darılmasın, zira o takım bir “takım” değil, ve Batts ile Klobucar dışında seyretmeye, Metecan Birsen haricinde de merak etmeye değer tek olay, Kartal Özmızrak’ın lisansını ne zaman çıkartıp takıma katabilecekleri mevzusu. O maçta zaten FB hem pota altından hem de dışarıdan rakibine ağır bir hezimet yaşattı. Ömer de hayatının ilk kötü lig maçını oynadı, ama sonlara doğru toparlandı. Geçen hafta Real Madrid’e yenilmeseler, 10 numara 5 yıldız olacaktı, ama elbette tebrik ederiz. Euroleague’de grup liderliğini garantilediler, başarılarının devamı gelsin…

 

Beşiktaş Sompo Japan ise, Culpie’nin ısınma maçında TED’i yendi. Yendi, çünkü Lampe sağ salim geri döndü ve kaldığı yerden devam etti. Bu hafta, her şeyi zora soktukları Eurocup’ta kader maçlarına çıkacaklar, hem de rakip Zenit olacak. Evet, Zenit yükselmeyi garantilediği için ipleri salabilir, ama hem siyasi gerginlik hem de FIBA’nın Rus takımlara gözdağı vermesi neticesinde işler Beşiktaş için çok daha zor hale de gelebilir. İlk kez, tam takım olarak sahaya çıkacaklar. Lampe-Elonu ikilisini, Culpie’yi, Engin-Wolters duosunu ve Cenk’in sayı katkısını görmek istiyor herkes. Kazanmak, veya en azından Olaj maçındaki feci basketbolu affettirircesine oynamak lazım. TED karşısında ise, Enes’in bu rotasyonda kalıcı hale gelmeye başladığını görmek bizleri sevindirdi. Tabi Darden ve Cenk’in Sanikidze’yi boğması, Elonu ile Elegar’ın mücadeleleri, Gecevicius ile Lucas’ın Beşiktaş’a ayak uydurmak adına boyuna dış şut denemesi gibi enstantaneler de seyir zevki aşıladı, keyifli bir maç seyrettik. Bu arada, Darden’in maç içerisindeki iniş-çıkışlarını azaltmak adına o’na sırtı dönük oyun yaratmak, akılcı bir çözüm olabilir. Dettman’ın gidişinden sonra doğal olarak inişe geçen Murphy rotasyondan küstürülmesin, o’nun gibisi zor bulunuyor. Avrupa’da başarılar, lig için tebrikler…

 

Hemen sırayı Trabzonspor’a getirelim. Trabzonspor, hafta içerisinde ülke basketboluna katkıda bulunup (!) Banvit’e ucu ucuna mağlup oldu, sonrasında da FIBA Avrupa Kupası’ndaki “hemşehrisi” Royal Halı Gaziantep’i maç sonunu güzel oynayarak yendi. Banvit’e karşı yapamadıklarını, Gaziantep’e karşı yapmayı başardı. Yani, Hardy, Kinsey ve Odom’a tempo basketbolu oynattı, baskıya karşı yorulan Stipanovic’i Sertaç ve Kulig ile bol bol dinlendirdi. Berkay, İbrahim ve Nusret’ten de, hücumda olmasa bile savunmada katkı aldı. Banvit’e karşı Slaughter baskısı yüzünden sönen Hardy’nin ve Fortson ile hız mücadelesinde inatlaşıp takımını yüzüstü bırakan Odom’un arkasını, benchten gelen, ve hatta maç sonunda hırızması çıkmışken bile benche dönmemesi için takım arkadaşlarınca “oyunda kal” çağrısı yapılan Kulig toplamıştı. Burada ise, çok benzer bir tabloyu Gaziantep’e onlar yaşattı. Jawad Williams dahil, Rautins hariç pek çok ismin dış atışlarda çuvallaması, Trabzon müdafaa anlayışının ve dinamizminin bir eseriydi. Tabi Can ve Altan dışında Antep forması giyen yerli yoktu yine, ama Trabzon’un karnesi de pek parlak sayılmazdı bu maçta (4 yerli oyuncuya, toplamda 26 dakika!). Her iki ekip de, Avrupa yolunda gruplarından çıktılar; bu hafta Antep’in yeni grup maceraları başlıyor. Skyliners dışında azami dikkat göstermeleri gereken bir rakip yok bu grupta, ama yine de temkinli davranmaları şart. Trabzon’da ise Velickovic’in istikrar tutturması halinde, Eurocup yarı finali hiç uzak değil. İki ekibimize de tebrikler ve başarılar…

 

Sırada Telekom ve Muratbey Uşak Sportif var. Telekom’un FIBA Avrupa Kupası’ndaki yeni grubu çetin ceviz; Telenet Oostende ve Slask Wronclaw ekiplerine karşı daima tetikte kalmaları lazım. Ligde çıkışa geçmek içinse, ligin flaş takımı Uşak’ı beklemişler. Yeni transfer Dukanovic’in görücüye çıktığı, Evren-Erkan-Ermal-Cevher-Mutlu-Murat şeklindeki kalabalık yerli rotasyonunun, rakibin dar rotasyonu önünde fark yarattığı bu maçta, Buckner ve Woodside çok verimli oynadı. Murat ise, iyiden iyiye takımın ana taşlarından birisi olmaya evriliyor. Uşak’taki sorunlar ise, Andre Harris’in ve Watson’ın önceki maçlara nazaran formsuzluğu, Can’ın nispeten bencil oynayarak sayıyı düşünmesi, Paul Harris’in bu sefer düşük yüzdeli atması ve seyirciye takdim edilen Özcan’ın heyecanını dizginleyememesi şeklinde özetlenebilir cinstendi. Mesut, Şahin ve Kairys de parlak bir gün geçirmeyince, Telekom’un galibiyeti hiç sürpriz olmadı. İki taraf için de gayet normal bir netice; Uşak’lıların telaşa kapılmalarına, üzülmelerine lüzum yok. Onlar, sadece ligde oynuyor olmanın avantajıyla dar rotasyonu ve çabuk tempolu hücumu kotarırken diri kalmaya baksınlar. Zaten beklentileri fersahlarca aştılar, devamı gelecektir. Telekom ise kadro kalitesini, erken yapılanmalarının meyvelerini artık lige de yansıtmak için bir adım attı. İki takıma da tebrikler, başarılar..

 

Anadolu Efes, haftanın kazananlarından, ama çok zor kazananlarından oldu. Sebebini hemen açıklayalım; geçen hafta da değindiğimiz tehlike hızlıca açığa çıktı ve yerlilerin katkısı bataklığa saplandı, dibe vurdu. Bu sistem değişikliği sayesinde Laboral gibi çok ciddi bir rakibi geçebilmiş olabilirler, James ve Adams’ı karartmış, Blazic ve Bourousis dışında tüm rakiplerine azap vermiş olabilirler, ama Birkan’ın iki üçlüğü hariç yerlileri de kaybetmiş oldular. Şimdi, Ahmet Düverioğlu – Heurtel ikilisinin uyumu, Kristic’i beklerken onlara güzel geldi; Saric belki ritim yakalamaya başladı, Tyus, Granger ve Brown hem ligde hem de Euroleague’de şahlandılar, Dunston hücumda rol alıyor; bunlar güzel şeyler. Bizim ilgilendiğimiz husus ise, Furkan’ın 7 dakika, Cedi’nin 13 dakika, Doğuş’un 1 dakika süre alması ve toplam 5 sayı 3 ribaunt 2 asist üretebilmeleri. Diebler da bu durumdan etkilendi elbette. Euroleague için gereken elektroşoku vurup üst turu garantilemek güzel, ama yerlilere Telekom ve Fenerbahçe dışında efendi gibi insan gibi yatırım yapan tek ekipteki bu ani değişikliğin kalıcılaşması bizi uzun vadede çok sızlatır. Zira Yeşilgiresun karşısında yerlilerin toplam süresi 34 dakika, toplam sayıları 0 (yazıyla, sıfır!) oldu. Ama Tyus 20, Brown 21, Dunston ve Granger da 9’ar sayı attılar, Diebler da düşük yüzdeyle 9’u gördü ve maçı kazandılar. Sancının sebebini umarım anlatabilmişimdir. Kazanmaya başlıyorlar da, bu yöntemle kendilerine uzun vadede, bu uzun maratonda ne sağlayabilirler, bizim gençlerin akıbeti ne olur, bilemiyoruz. Ölümüne yabancı oynatan bir rakibe karşı geniş rotasyon avantajını kullanamıyorsan, nerede senin Efes’liğin, ekolün? Yine de, kazandıkları için tebrik etmek boynumuzun borcu. Uyarmak da öyle…

 

Haftanın en şanssız ekibine gelmeden evvel, o’nu yakından ilgilendiren Darüşşafaka Doğuş’a geçelim. CSKA’ya kafa tutamayacakları belliydi, ama böylesi bir hezimetle hem gruptan çıkma meselesini şansa bıraktılar, hem de tecrübeden başka bir kazanımları olmadı. Harangody, Redding ve Wilbekin hariç konsantrasyon sahibi oyuncuları yoktu, bir tek Serhat maç sonunda arka arkaya sayılar buldu ama iş işten çoktan geçmişti. CSKA’ya diş geçiremedikleri için suçlayamayız, ellerinden geleni yaptılar. Lakin, Slaughter’daki gözle görülür düşüşün CSKA’dan sonra Karşıyaka maçında da sürmesi, beni tedirgin etti. Slaughter, Avrupa’nın güzide pivotlarından birisi, son Euroleague şampiyonu Real Madrid’de oynayacak kadar da kapasiteli bir oyuncu. Rotasyon genişliği o’nu mağdur etmeye başladıysa, Daçka’nın bir an evvel önlem alması lazım. Bu rotasyon genişliği, Markoishvili’yi de bu hafta “bocalattı”. Onların bu haftaki esas kârı, kötü oynadıkları bir maçın son periyodunda Gordon’ın pas araları ve Wilbekin’in sürpriz isabetleri sayesinde rakibi yakalamaları, ve yine Wilbekin’in mucize denilebilecek şahane son saniye basketiyle maçı kazanmalarıydı. Kötü oynarken de kazanmaya alışmaları, onlara çok şey katar. Ama bunların hiçbirisi, Metin Türen’in rotasyona dönüp (skoru 41-40’a getiren kritik üçlüğü atmak gibisinden) sorumluluk ve inisiyatif alması kadar mühim değil. Bir minik uyarı; küsmesi en kolay isimlerden Semih de, Furkan’ın transferi sonrası iyice bollaşan uzun rotasyonu sebebiyle bir tuhaflaşmaya başladı… A, bu arada; Emir’den haberi olan var mı?

 

Evet, haftanın en talihsiz ekibiyle bitirelim. Pınar Karşıyaka, Lokomotiv Kuban’a, hayatının maçını oynayan eski BJK’lı Broekhoff’un destansı dış şut katkısı ve Iverson sakatken pota altında cevap veremediği Fesenko yüzünden yenildi. Oysa bu maçta her iki Carter da gayet evladiyelik bir oyun sergilemişti.. Demek ki, onlara Gabriel’dan başka destek veren birisi çıkmayınca, ve ribauntlar cömertçe hediye edilince, kazanmak zorlaşıyormuş. Tabi Iverson dönünce oynanan ve ucu ucuna yitirilen Daçka maçı da ayrı bir talihsizlik oldu. Bu maçta Justin düşerken Josh nihayet o istenen seviyeye çıktı; Can, skor 61-58’ken şahane bir bacak arası hareketine imza atan Soner ve Kenan da ilk yarıyı şahane oynadılar. Fakat sonrası gelmedi, gelemedi. Zira geçiş hücumlarının en büyük destekçilerinden Palacios büyük inişte; son topu o yüzden sayıya çeviremedi ve bitime 16 saniye kala 1/2 serbest atış kullandı. Gabriel da kısaların oyununa muhtaç. Kerem’in skor katkısına dokunmadığı vakitlerde gözlerimiz Egemen Güven’i görmek istiyor tabi, bir de o var. Iverson dışındaki uzunlar ya formsuz, ya da istikrarsız. İlk yarı bu yüzden Semih’i durduramadılar. Yeni transfer Bracey Wright için söylenecek tek bir şey var: Bir vakitlerin efsane “serserisi” Lloyd Daniels’ın 2015 modeli kendisi. Bunun nelere kadir olduğunu isterseniz yaşı yeten Galatasaray taraftarlarına ve 90’lardaki İtalya basketbolunun  meraklılarına sorabilirsiniz. Zira ben anlatmaya başlasam, sayfalar dolar. Diyeceğim tek şey, verim için, Wright’a skor dışında bir sorumluluk vermemeleri. Ragland’dan sonra daha iyi şeyler hak ediyorlar…

 

GS Odeabank oyuncularından Blake Schilb’e kardeşinin zamansız vefatı sebebiyle taziye dileklerimi iletir, herkese, diyarlar dolusu basketbol keyfi dilerim…

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Youtube: Turuncu ve Siyah Kadar Yuvarlak

 

 

Son Haberler

AMATÖRCE

Yedigimiz iki gol de olacak iş değil. İlkinde ortada fol yok yumurta yok. Rakibin ne baskısı var ne pozisyonu....

Benzer Konular