https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

EUROBASKET 2015 C GRUBU – 1. KISIM (GÜRCİSTAN, HIRVATİSTAN, HOLLANDA)

Okunması Gerekenler

efeGÜRCİSTAN:

Kadroda Zaza Pachulia dışında yıldız kalibresinde birisi yok, fakat üst düzey oyuncu ararsanız, çok. Markoishvili, Shengelia, Sanikidze, Shermadini ve devşirme oyun kurucu Pullen, Gürcistan’ın son iki turnuvada yakaladığı ivmeyi devam ettirmek için varını yoğunu koyacak, hırslı ve kalburüstü oyuncular. Hepsi oyunun temellerini eser miktarda biliyor, pozisyonları iyi okuyor. Fakat kim ne derse desin, koç bakımından şanssızlar. Pullen’in bu kadar serbesti ve inisiyatif imkanı içerisinde oynatılmasının sebebi de, bana kalırsa, yıllardır takımdan gitmeyen ve bir türlü kendini geliştiremeyen koç Kokoskov’dan daha iyi bir taktisyen olması. Zaten geçen Eurobasket elemelerinde de Pullen – Zaza uyumuyla seviye atlamışlardı. Ama sonrasında tercihlerini Ricky Hickman’dan yana kullanmışlardı. Bu yıl Hickman beter bir sakatlığa kurban gittiği için, halis muhlis saf bir oyun kurucu olan Pullen’a seve seve kucak açtılar.
{613779D4-0B27-4556-A7FF-50CEF933E556}big_vPeki, Tyrone Ellis’in, Shammond Williams’ın devşirildiği, Stepania ve Boisa’nın kahramanlaşmaya çalıştığı, Tsikitishvili’den bir şeyler umulduğu o alacakaranlık yıllarından bugüne neler değişti? Bir defa, takım olarak oynamayı öğrendiler. Altyapıların yapamadığını, civar ülkelerin ligleri ve Baltık Ligi ile Adriyatik Ligi başardı ve Sanikidze, Shermadini ve Markoishvili bu takıma monte edildi. Üzerine bir de Zaza’nın NBA’de geçirdiği evrim ve Shengelia’nın müstesna yeteneği de eklendi, ve Gürcistan çok tehlikeli, pek dengeli bir ekip halini aldı. Pullen – Tsintsadze – Markoishvili – Shengelia – Zaza beşini sevdiler; Sanikidze de hem 6. adamlığı kıvırdığını hem de Tsintsadze’nin yerine ilk beş başlayabileceğini gösterdi hazırlık maçlarında. Üstüne Shermadini ve Metreveli de Zaza’yı layıkıyla yedekleyebilince, Gürcistan, Yunanistan’ın ardından grup ikinciliğinin en büyük favorisi haline gelmeyi başardı. Çok tertipli bir ekip haline gelmenin kaymağını yiyeceklerdir.

 

 

Pullen ve Tsintsadze’nin birlikte oynatıldığı bir beş, topa hükmetmeyi seven kalburüstü iki oyun kurucuyu barındırdığı için, pas trafiğinde daha az sorun çıkıyor. Fakat Sanikidze’nin yırtıcılığı ve deliciliği ile rakipler baş edemediği gibi, Tsintsadze de rekabet edemez. Dolayısıyla, rakibe, oyuna, skora ve oyuncuların durumuna göre, rotasyona gidecekler. Lezhava da nokta şutörlüğü ile ceza atışlarını kesecek ve umulmadık X-Faktör katkısı sağlayacaktır. Patsatsia ise bileğinin hakkıyla kadroya kapağı atmış, hem 2 hem de 3 numarada oynayabilen fakat iki pozisyona da hükmedemeyen tipte, ilginç bir oyuncu. Zor anlarda Patsatsia’nın sürprizlerini görebilirz, lakin normal zamanda çok süre almasını beklememek lazım. Duda Sanadze de, kadroda bir sakatlık olmadıkça, benchten havlu sallamakla yetinecektir.

 

Markoishvili’nin kapladığı bir kısa forvet pozisyonu, emin ellerde demektir, evet; fakat müzmin sakatlıkları bu yoğun takvimde o’nun tam kapasiteyle oynamasına mani olabilir. SanikidzeMarkoishvili ikilisi, türlü switch’lerle rakibin başını döndürebilecek derecede birbirini hem tamamlayan, hem de çeşitlendiren bir uyuma sahip. İç – dış skor ve savunma özelliklerini birleştirmeleri, takım için paha biçilemez bir silah; fakat Sanikidze’nin asabiyetiyle ve pas hatalarıyla saç – baş yoldurma ihtimali de hayli yüksek. Böyle anlarda, bir an evvel topun boyalı alana indirilmesi, Gürcistan’ın âli menfaatlerini zedelenmekten kurtaracaktır. Dört numarada ise, Shengelia ve durdurulamaz kabiliyetleri yer alıyor. Yaptığı işi iyi yapan bu oyuncu, bir yıldız kalibresinde değilse bile, en azından bir David West – PJ Brown ayarında fayda sağlayabiliyor. Bilmem, müstesnalığını yeterince sizlere aktarabildim mi?

 

{EA1D7E4A-E2AE-49A2-8134-7F013D3DA4BA}big_vTakımın en emin elleri, yakından tanıdığımız Zaza Pachulia’ya ait. Artık oyunun her iki yanında da Avrupa standartlarına fazla gelen 31 yaşındaki pivot, NBA’de yapamadığı nice zarif pas organizasyonunu milli takıma sakladığını bize bir kez daha kanıtladı; gerek elemelerde, gerekse de hazırlık maçlarında, triple-double minvalinde pek çok performans sergiledi. O varken, Shengelia’nın da işi hayli kolaylaşıyor. Rakipler Zaza’ya veya Shermadini’ye yoğunlaştığında, cezayı orta ve uzak mesafeden Shengelia kesiveriyor. Sınırsıza yakın alternatifi haiz oyun planını çeşitlendiren son isimse, yeni yeni serpilen 2.11’lik Metreveli. Oyun yapısı bir 4 numarayı, fiziğiyse bir pivotu andıran Metreveli, faul problemlerinin türediği dakikalarda, takımın boyalı alanını baş ağrılarından kurtarmaya namzettir. Henüz 21 yaşındaki Burjanadze ise, sadece dış şutlarla var olmaya çalışan, undersized bir 4 numara hüviyetinde; bu yüzden, katkısı sınırlı olacaktır.

 

Altın jenerasyonun tam kadro katıldığı bu turnuvada, işler sakatlık gibi sebeplerden ötürü fena halde baş aşağı gitmezse, koç handikapını da Pullen örterse, dengeli ve her pozisyonda üst düzey verim ve tehlike arz eden bir kadroyla Gürcistan çok can yakacaktır. İş ki, bench katkısı bekledikleri düzeye erişebilsin…

 

HIRVATİSTAN:


Genç neslin silahşörleri büyüyüp serpilene dek, dağınık bir yapıda dalgalanmayı sürdürecektir Hırvatlar.
Yine dengesiz, yine dağınıklar. Aslında Lafayette’in bence talihli sakatlığı, onlara 2013’te çıktıkları seviyeye yeniden tırmanma fırsatı bahşetti, çünkü hiçbir şeyi düzgün yapamayan Lafayette’ten kurtulup, yeniden 2013’ün mimarlarından Draper’a kavuştular; fakat Draper sakatlıktan ve Efes’te geçirdiği seneden sonra o kadar düşüşte ki, Hırvatlar’ın aradığı, triple-double’vari performanslar ortaya koyan, toparlayıcı ve taşıyıcı oyuncu olmayı sürdürebilir mi, orasını bilemiyoruz. Neticede, enerjisi o’nun her şeyiydi, ve şu an pek enerjik sayılmaz. Özellikle de, aksadığı yön olan savunmada daha da fazla aksayıp takım müdafaasını tehlikeye atabilir. Böylelikle, Hırvatlar’ın takım olamama laneti yine bir kara bulut gibi tepelerinde dolaşıyor, diyebiliriz.

 

Kısalarda Draper’ın yanı sıra Rok Stipcevic’i tekrar kadroya katmaları, bana kalırsa olumlu bir hamle. Stipcevic o beklenen patlamayı katiyen yapamamış olsa da, yine de bu sene skandallarla bezenen Roma’yı tek başına ayakta tutarak kalitesini ispatladı ve “yarım oyun kurucu” kontenjanından bileti kaptı. Çok tehlikeli bir dış skorer olması, bence bu kadroya seçilmesindeki 1 numaralı etkendir. Yılların yıprattığı Roko Ukic de, sadece veteranlığı ile yardım yapmak için kadrodaki yerini alıyor. Ama 3. oyun kurucu olmaktan öteye gidemeyecek kadar düşüşte kendisi.

 

2 numarada (hatta kimi vakit 3 numarada da), takımın en büyük yıldızı, engel tanımaz şutör Bojan Bogdanovic var. NBA deneyimiyle iyice pişen fiziği, o’nu daha da elit bir oyuncu haline getirmiş. Her maçta 18-20 sayı bandını rahatlıkla görebiliyor. En büyük silahları da, şut ve hızlı hücuma çok çabuk kalkabilmesi (one-man fast break misali). Arkasında ise tanıdık bir veteran, Marko Tomas var. Yıllardan, sakatlıklardan ve bir emeklilik kararından sonra tekrar milli takıma çağırılan Tomas, böylesi bir sürprize layık olduğunu hazırlık maçlarında kanıtladı. Sağlıklı olduğu yıllarda, bilhassa da Fenerbahçe Ülker formasıyla, muhteşem performanslarını görmüştük Tomas’ın. Oyunun her yönüne hükmeden, dominant bir guard’dı. Şimdi fiziksel bakımdan yarı yarıya düşse de, oyun zekası, tecrübesi, kumaşı ve dış şutları o’nu yine halen değerli bir maden yapıyor.

 

Bu iki ismin yanı sıra, Barcelona forması altında İspanya Ligi’nde bu sezon üçlük rekorları kırıp kapağı (hem de draft’te çok yukarılardan seçilerek) NBA’e atan Mario Hezonja var. Hezonja daha şimdiden birinci sınıf bir şutör, fakat el üstü şutu, dribbling’i keserek attığı şutlar kadar etkili değil. Dolayısıyla, Hırvatlar’ın en çok arayacağı nimet, sağlam bir pas trafiği olacaktır. Draper’ın kulağını çınlatalım yine… Emektar Delas kardeşler ise, bu sene kadroya giremediler. Dolayısıyla, Hezonja’nın da önü açılmış oldu. (Dipnot: Hezonja’nın Eurobasket’e gelmesine ses etmeyen Orlando yönetimini mi sevelim, yoksa Ömer Aşık ve Ajinca’yı geri çağıran Pelicans’ı, veya Marjanovic’e engel koyan Spurs’u mü? Kararsızım…)

 

3 numarada ise, takımın 2013’te sınıf atlamasında başrolü oynayan ama geçen sene sönen Krunoslav Simon var. Simon, eli sıcak değilken tam bir oyunbozan olmaya devam ediyor belki, ama takım kötüye giderken eğer o’nun eli sıcaksa, işte o zaman her şey güllük gülistanlık olabiliyor Hırvatlar için. Simon’un yanı sıra, 3 ve 4 numarada boy gösteren NBA’li Damjan Rudez var kadroda. Rudez tuhaf ama etkili şut mekaniği ile ardı ardına orta ve uzun mesafe isabetleri bulabiliyor. Belki ideal bir saf şutör değil, bilhassa da gözyaşı damlası benzeri bombeli bombaları ilginç görüntüler uyandırıyor; ama estetikten ziyade efektiflik mühim olduğu için, Rudez’i gözardı edemez kimse. Savunma kıtlığını da çözerse, Hırvatlar rakiplerin dış şutlarına karşı kabus yaşamazlar. Takımın en büyük avantajı da, neredeyse tüm kısa forvetlerin ve şutör guard’ların birbirini ikame edebilecek türde birer swingman olmaları. Böylesi bir rotasyon çeşitliliği Hırvatlar’ın göğsünü kabartıyor.

 

Dört numarada, Efes’te ilginç bir sezonu geride bırakan süperyıldız potansiyelli Dario Saric var. Saric, sezon başında o alıştığımız boyalı alan dominantlığını sürdürüyordu, fakat özellikle Heurtel’in takıma katılmasının ardından, sadece hücum ribauntları ve boş üçlüklerle var olan, pivot hareketleri ile post’tan sayı bulmayı hiç düşünmeyen tek yönlü bir oyuncuya döndü. O yüzden Efes’te bulduğu şansı iyi mi değerlendirmiş oluyor, bilemiyorum. Tecrübe kazandığı aşikar, fakat o alıştığımız boyalı alan gücünü bize pek göstermiyor artık. Belki de milli takım o’nun özüne dönmesini sağlar. Her koşulda, dış şutu, orta mesafe şutu ve hücum ribauntlarındaki sezgileri sayesinde çok önemli bir silah Saric.

 

Beş numarada ise, hep 4 numara ile 5 numara olmak arasında kalan ve neticede düşüşe geçen bir Zoric’in yanı sıra, takımın orjinal gözetleme kulesi, dev Ante Tomic var. 2.17’lik Tomic’i geçen seneki dünya şampiyonasının ilk üç maçında yaptıkları gibi unuturlarsa, Tomic de oyuna yine küser ve en basit hataları yapan bir dikilitaşa dönüşür. Seyredenler hatırlar; Tomic o şampiyonada neredeyse her sayısını faul atışlarından bulmuştu (neyse ki bir uzun için çok sağlam bir yüzdeyle serbest atış kullanıyor). Tomic sert değil, fakat kapladığı alan neticesinde inanılmaz etkili paslar dağıtabildiği gibi, boyalı alandan ve post’tan durdurulması çok güç sayı teşebbüslerinde bulunuyor. Takımın belki de en tehlikeli silahı, Tomic. Ribauntlar ve savunma da kendisine amade. Ayrıca zarif bilekleri, o’nu birinci sınıf bir pasör ve bitirici yapıyor. Tomic’i ise, varisi sayılabilecek Miro Bilan yedekliyor, ki bu, Hırvatlar’ın öreceği duvarın çok zor yıkılacağına delildir. Bu isimler varken, açıkçası ben Luksa Andric veya Damir Markota gibi veteranların eksikliğinin hissedileceğini hiç zannetmiyorum.

 

Sonuçta, koç Velimir Perasovic’in (ki kendisini oyunculuk günlerinden saygıyla selamlarız) elinde çok derin ve verimli bir rotasyon var. Fakat selefleri gibi bu rotasyonu verimsiz kullanırsa, takımını “takım” yapamazsa, ortada alakasızca gezinen beş ismin kimseye bir faydası dokunamaz. Dahası, biz Hırvatlar’ın devleşmesi için, Arapovic – Bender – Mazalin – Filipovic jenerasyonunun büyümesini beklemek zorunda kalırız..

 

HOLLANDA:

Peter van Passen, Mike Nahar ve Kees Akerboom ile 2006 Elemeleri’nde karşımıza dikildikleri günden bu yana adını sanını duymadığımız Hollanda, elemelerde başarılı olup turnuva biletini bileğinin hakkıyla aldı. Aris ile Efes’i geçip 93’te Avrupa Kupası’nı (şimdiki Eurocup) kaldıran genç Mike Nahar’lı ve NBA’deki medar-ı iftiharları “Uçan Hollandalı” 2.21’lik dev Rik Smits’li yıllardan bu yana, ilk kez bu kadar güçlüler. O 2006 kadrosundan buraya da Akerboom’u getirmeyi başardılar. Akerboom’un artık tamamlayıcı şutör rolüne gerilediği kadro, şimdilerde Worthy De Jong, Charlon Kloof ve Oldenburg ile Almanya Kupası’nı kazanan Alman asıllı Robin Smeulders’ın omuzlarında yükseliyor.

 

Evvela belirtmemiz gerekir ki, asistan koçluğa Sam Jones’u getirebilmiş olmaları kadar, devşirme kullanmadan oynamayı tercih etmeleri de takdire şayan. 1 numarada Slagter ve Leon Williams’ın boş şutları bitirmek dışındaki asil görevleri, topu orta sahanın ilerisine, hücuma taşımak ve kimi zaman da açık alanda potaya penetre edip boş adama pas çıkarmak. Savunmada tecrübeli veya atletik olmayan bu isimler, bilhassa ikili oyun savunmasında aksasalar da, hazırlık maçlarında 12 Dev Adam karşısında gösterdiler ki, yeterince hızlı ve çabuk olmayan rakiplerin pas trafiğine karşı zamanında hamle edip orta alanı da iyi kapatıyorlar. Bu gelişimin mimarı Sam Jones değilse, kimdir?

 

Hücumda tez ve çevik olmak, özellikle de potaya hücum edip faul çizgisine gelmek ve rakibi faul problemine sokmak, birincil emelleri. Bunu da zıpır şutör guardları W. De Jong ve Kloof ile sağlıyorlar. Akerboom ve Smeulders da, mesafe tanımayan şutlarıyla, bu fırsatçı ve top çalmada usta isimlerin yarattığı boş pozisyonlarda ceza atışlarını kesiyorlar. Smeulders aynı zamanda sahanın her yerinde oyunu karıştırmayı seven birisi olduğu için, “çöpçülük” gibi çirkef işleri de göğsünü gere gere yapıyor. Bu da takımın oldukça işine geliyor tabi. 4 numarada Schaftenhaar’ı, pivotta da NBA patentli dev Henk Norel’i es geçmemek lazım. Bilhassa Norel – N. De Jong döngüsü sayesinde pota altında çok yer kaplamayı başarıyor Hollandalılar. Böylelikle hücumda inanılmaz miktarda ribaunt toplayıp, alan paylaşımıyla da, 2 ve 3 numaralara kolay orta mesafe isabetleri sağlama imkanı yaratıyorlar. Bu şekilde hazırlık maçlarında bizim canımızı çok yaktılar. Kherrazi’nin de payını unutmamak lazım tabi.

 

Hollanda adına başarıdan söz etmek için henüz çok erken olabilir; fakat yeterince üst düzey oyunculardan kurulu olmayan tüm takımların, Hollanda karşısında başarılı olmak için tek bir şansları var: Hızlı ve enerjik davranıp, sıfır konsantrasyon kaybıyla 40 dakikayı tamamlamak. Aksi halde, Hollanda, deneyim kazanmaya geldiği, elemeleri geçip katılmaya hak kazanmasının bile başlı başına bir başarı sayıldığı bu turnuvada, mahallenin bıçkın delikanlısı rolüyle gruptan çıkmaya dahi yaklaşabilir. Hatta tahminimce, Makedonya’yı yenip, Slovenya’ya zor anlar yaşatacaklardır. Norel – Smeulders – Kloof – W.De Jong – Williams beşlisine çok dikkat etmek gerekecektir.

 

(Devam edecek)

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Son Haberler

FENERBAHÇE GİBİ

Önce kızlarımızı kutlamak istiyorum. 2 sene üstüste Euroleague şampiyonluğunu kazanan kadın basketçilerimize ve böylesine yetenekli ve karakterli oyunculardan oluşan...

Benzer Konular