LİYAKAT

LİYAKAT

Arapça ’da ‘lyk’ kökünden gelmiş olan liyakat kelimesi genel bir tanımlama ile layık olma manasına gelmektedir. Liyakat kelimesi TDK’ye göre de bir kişiye bir işi verirken ona güven duyulmasını sağlayan kalitesi, yeterliliği ve uygunluğudur.

Son senelerde sıkça duyduğumuz bu kelime ülkemizin açlık çektiği bir konudur. Meritokrat bir yönetim anlayışının bu coğrafyayı terk ettiği aşikardır ve ne kadar zamanda geri dönecek onu da bilmek pek mümkün gözükmemektedir.
21.yüzyılın üçüncü on senesini idrak ettiğimiz içinde bulunduğumuz şu dönemi detayları ile incelediğimizde bu kadar fazla layık olmayan adamın ve bunları istihdam eden kafa yapısının bize rastlaması tesadüf ile açıklanamayacak kadar ciddi bir fetret döneminin göstergesidir.

Tanzimat döneminden itibaren açılan mekteplerde yetişen neslin ülkenin kurtuluş mücadelesini başarı ile yönetip yeni bir ülke inşa etmesi ve bunun devamında cumhuriyeti inşa edenlerin kurduğu okullarda yetişen insanların ülkenin 20. yüzyılının ikinci yarısını şekillendirmesi ile Türkiye bir şekilde kendisini 21.yüzyıla attı. Fakat bugün gelinen noktada 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türk eğitim sisteminin içine girdiği girdabın sonucu olarak yetişenlerin karar verici mekanizmayı ellerinde tutmasının ülkenin yönetiminde sebep olduğu sonuçlar aşikardır.

Bugüne kadar ülke sporunu ve futbol özelini tartışırken ülkenin diğer kurumlarından bağımsız düşünülmemesi gerektiğinin altını, muhtelif defalar, çizdim. Bir nevi, neremiz doğru ki oynadığımız ve yönettiğimiz top doğru olsun, yaklaşımı içerisinde baktım duruma ve bunun da hala arkasındayım.
Liyakatin ihmal edilerek ilişkiler (network) üzerinden yapılan atamalarla ve istihdamlarla gelinen nokta maalesef futbolda dibe vurumu getirdi.

Süper adı altında senelerdir pazarlanmaya çalışılan en üst ligin aslında devlet kurumları sahip çıkmasa içi dolu bir balon olduğu futbolu yakından takip edenlerin hiçbirini şaşırtmamıştır. En son yapılan naklen yayın ihalesinde yaşanan içler acısı durum, tam net olarak söylenmese de TFF Başkanını götürecek raddeye ulaşan hakem skandalları, kulüp ve A Milli takımın gerilediği seviye bizlere liyakatsizliği kanıtlayan parametreler diyebiliriz.
Neredeyse onda birine kadar düşmüş naklen yayın geliri ve katılan firmaların, kanaatimce, almamak için uğraştığı bir ihalenin aslında ligin marka değerinin, eğer var ise, nereden nereye geldiğinin bir göstergesi olduğunu kabul etmek gerekir. Zamanında yapılan kur sabitleme ve teminat mektubu iadesi kıyaklarına rağmen hala kimse bu bataklığa, siyasi ilişkilere rağmen, girmek istemiyorsa işin özeti bizim futbolumuz için de ABD’nin Vietnam’ı metaforunu rahatlıkla kullanabiliriz. Giren çıkamıyor, çıkmak isteyen daha da batıyor, bunu görenler de aman girmeyeyim, uzak durayım diyor.

Günümüzde “on demand” yayıncılık ve izleme anlayışının hala tam olarak ön plana çıkmadığı yegâne alan olan “canlı spor müsabaka yayını” gibi nispeten bir hazineyi yayıncı firmalar elinin tersi ile itiyorsa bu ülke futbolu aslında ölmüş de cenaze namazı için imam bekleniyor demektir.

TFF Başkanı’nın gitme sebeplerinden birisi olduğunu düşündüğüm hakem olaylarının ise yine layık ve işinin ehli olmayana paye, makam vermenin güzel bir örneği olduğunu düşünüyorum. İçeride ne kadar tartışmalı olursa olsun, Türk futbolunun, belki de dünyaya sunduğu en büyük marka olan Çakır ve daha geçen yaz dönemi emekli olmasına rağmen zorla ikna edilerek hakemliğe döndürülen Aydınus’un sezon bitimine 3 ay kala sudan sebepler gösterilerek kovulması tamamen akıl tutulmasıdır. Ligi ve bu insanları zan altında bırakmak bir yana, gidenlerin yerine yenilerini koymadan ve sebep göstermeden bu işi yapmak tamamen cehalet ve iş bilmezliktir. Koltuğu dolduramayan adamları o koltuğa koymanın ve o insanlardan medet ummanın zaten bundan başka bir sonuç getirmesini beklemek abes ile iştigal olurdu.

İşin daha da ilginci Çakır’ı Katar’da hakem listesine koymak isteyen Collina ve Rossetti’nin İsviçre Federasyonu üzerinden Çakır’ı faal hakemliğe döndürme çabasını TFF’nin geciktirmeye çalışmasıdır. Bu adamlar ne yapmış olabilir ki TFF Çakır’ın Katar’da maç yönetmesini engellemeye çalışıyor diye sorası geliyor insanın.

Belli ki senin networkün ile benim networkümün savaşı oluyor. O senin adamın bu benim adamım diye başlayan bilek güreşi mütemadiyen sergilenmeye devam ediyor. Bizim millet de bilek güreşinin izlerken masanın altında çevrilen asıl filmi göremiyor, uyumaya devam ediyor.

2022 Dünya Kupası Elemeleri ve Avrupa Ligi Son 16 Turu’ndan sonra kategorik düşüşü iyice önlemez hale gelen Türk futbolu mali, finansal, idari ve sportif yönden dibi görmüştür. Birbirileri ile perde arkasında savaşan ama aynı gemideyiz masalı anlatan kulüp başkanları, pragmatik hocalar, spor sevgisi yerine kin ve nefret obezine dönüşmüş sosyal medya aromalı taraftarlar, kendilerini geliştirmek şöyle dursun mental, atletik ve teknik açıdan olduğu seviyeyi bile korumayan sporcu grubu ile otuz iki kısım tekmili birden sahnelenen bir temsil izliyor gibiyiz, maalesef.

Bu kadar düşük kaliteli aktörlerin olduğu bir sahnede işler hallolsun, kervan yürüsün, o senin bu benim adamım ama olsun herkese mavi boncuk dağıtılsın, aman oylarımız ve desteğimiz düşmesin diye kayırma siyaseti üzerine temeli atılmış bir mentalite ile arşa çıkmak zaten mümkün olamazdı, takdir edeceğiniz gibi.

İşte bu ortamda çıkarılan yeni spor yasasının da ne kadar sağlıklı olacağı tartışılmalıdır. Aynı gemideyiz masalı ile kuyu kazan yönetici güruhunun yönetemediği kulüplerin ve bilançoların hesabını kanun önünde veriyor olmaları kulağa hoş gibi gözükse de bu yasa ile kulüpleri yönetecek yönetici bulmayı bırak bu kulüplerin devlete kayyum aracılığı ile bağlanması işten bile değildir.

Şark zihniyetinin yeni yasayı by-pass etmek için kulüp başkanı olarak kulüp çaycısını gösterip “Ne olacak kardeşim paramız yok ama bir canımız var o da renklere ve armaya feda olsun” diye ortaya çıkaracağı günleri de hayal etmeyen yok gibidir aramızda.
Zaten bankalara göbeğinden bağlı olan kulüpler göbeklerinden bir kordonla da devlete bağlandığında ligin sponsoru devletin bahisçisi, yayıncısı devletin Katarlı kankası (şimdilik) ve kulüp yöneticileri de devletin mahkemesinin (!) atayacağı kayyum olacak ve biz bu ortamda UEFA ve FIFA’nın Türk futboluna müdahale etmemesini bekleyeceğiz. Tatlı rüyalar!
Hem dernek hem de A.Ş statüsündeki kulüplerin şu anda tabi olduğu denetim mekanizmalarını doğru düzgün çalıştırmadan bir sonraki aşamaya geçmek pek de sağlıklı gözükmemektedir. Futbolun siyaset ve çıkarları üzerindeki toplumsal tahakkümü göz önünde bulundurulduğunda bu yasanın da zaman içerisinde kadük olma durumu ortaya çıkabilecektir aksi halde pek de uzak olmayan bir gelecekte kulüplerimizin yabancı sermayeye satışı kaçınılmaz gözükmektedir.

Yukarıda bahsettiğim iç ve dış mihrakların bu yasanın uygulanmasına engel olacakları muhakkaktır ama gözden kaçmaması gereken husus kulüpleri yönetemeyip geleceklerine ipotek koyarak kaçan liyakatsız yöneticilerin de cezalandırılmalarının kaçınılmaz olması gerektiğidir.

Bütün bu olaylar ışığında bir kez daha insan kendisine bu kadar ehil olmayan insan ve düşünce ile aynı döneme nasıl rast geldim diye sormadan edemiyor. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, bahsettiğim sıkıntının sadece spor dünyası değil, ekonomi, siyaset, eğitim, bilim, sanat, din vesaire ne varsa tüm kurumların iliklerine kadar işlemiş olmasıdır. Günlük hayatta karşılaştığınız sıkıntıların büyük bir çoğunluğunu liyakat noksanlığına bağlayabilirsiniz. Ülkeyi yönetenlerin, çocuğunuzun okuldaki öğretmeninin, bankada karşınızda oturan adamın, profesörüm diye ortada gezen akademisyenin ya da din adına ahkam kesen hocanın ne kadar yetersiz olduğunu kendinize soruyorsanız hepsi aynı temele bağlanabilir. Hiçbir unsuru birbirinden bağımsız düşünmeden çözüm yollarını aramaya çalışmak daha sıhhatli ve nokta atışı olacaktır.

Atalarımızın dediği gibi Hacı Hacıyı Mekke’de, Hoca Hocayı tekkede bulur; şu anda bizim yaşadığımız da negatif yönden bu olsa gerek. Ne kadar akıl tutulması yaşayan, liyakat sahibi olmayan varsa bu coğrafyaya toplanmış durumda.

Sonumuzun hayır olmasını niyaz eder, Herkese sıhhat, akıl, spor ve huzur dolu günler dilerim…

mail: osman.cetin@abcspor.com

twitter: @msdoc78