https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

NIKOS GALIS, YUNAN BASKETBOL TANRISI

Okunması Gerekenler

Spor tarihinde özel bir oyuncunun bir kentin kaderini değiştirdiğine defalarca şahit olduk. Örnek olarak aklımıza hemen, Maradona ve Napoli ya da Michael Jordan Chicago ilişkileri geliyor. Ama bir oyuncunun bütün bir ülkenin kaderini, adeta bir spor dalına bakış açısını değiştirmesine çok sık rastlanmaz. Bugün bunu başaran ve Yunan basketbolunu dünyanın zirvesine çıkaran Nikos Gallis’ten bahsedeceğiz.

1957 yılında New Jersey’de Rodoslu Yunan bir göçmen ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Gallis, gençliğinde babasının da bir boksör olması sebebiyle önce boksa ilgi duyar. Ama artık yüzünde kalıcı hasarlar olmasından dolayı annesi tarafından basketbola yönlendirilir. Kariyeri boyunca, en büyük silahı olan penetre sonrası şutlarında darbeye rağmen bozulmamasını sağlayan çok güçlü omuzlarını belki de bu boks geçmişine borçludur.

Lise yıllarını New Jersey’de geçiren Nick The Greek, kolej kariyeri için de New Jersey Seton Hall Üniversitesini tercih eder. 4 yıl boyunca hep istikrarlı oynayan Gallis 15.4 sayı ortalaması tutturur. Hatta son sezonunda 27.5 sayıyla NCAA’de Lawrence Butler ve Larry Bird’ün ardından sayı krallığında üçüncü olur.

Genelde 2 numara oynaması ve boyunun sadece 1.83m olması sebebiyle 79 NBA draftında beklediği ilgiyi göremez ve Boston Celtics tarafından 68. sırada seçilir. Sezon öncesi kampta ayak bileğinden ciddi şekilde sakatlanan Gallis’e, yerine oynayan Gerald Henderson’ın iyi oyunu da eklenince, Celtics kontrat önermez ve Nick ani bir kararla vatanına dönmeye karar verir.

Pana ve Olympiacos’un da ilgisine rağmen Selanik’i tercih eden Gallis’in önce Aris’in, daha sonra ülkesinin basketbol tarihini değiştireceği Avrupa kariyeri başlar. İlk 3 sezonunda 38 sayı ortalamasıyla oynayan Gallis takımın liderliğini alır ve bundan sonra başarılar gelir. Aris’le 1983’ten itibaren 7’si üst üste, 3’ü namağlup 8 şampiyonluk kazanan Gallis, 11 kez de Yunanistan sayı kralı olur.

Euroleague’de de 8 kez sayı kralı olan Yunan oyuncu maç başına sayı ortalamasında hala tüm zamanların en iyisi. 4 kez Final Four görmesine rağmen kupayı hiç kazanamaması kariyerindeki belki de tek eksiklik.

Gallis gelene kadar Yunanistan’da kimsenin ilgi göstermediği basketboldaki o zamana kadarki en büyük başarı, 1949 yılında Avrupa Basketbol Şampiyonasında alınan üçüncülük ama turnuvayı Mısır’ın ( evet yanlış duymadınız) kazandığını ve toplam 7 takımın katıldığını söylersek herhalde çok ciddi bir turnuva olmadığı anlaşılabilir.

Gallis liderliğindeki mahşerin dört atlısı; Gallis – Giannakis – Fasoulas – Christodoulou 80’lerin ortasından itibaren dünya basketboluna damgalarını vurmaya başladılar. 1986 yılında ilk kez Dünya Şampiyonasına katılma hakkı elde eden Yunanistan, orada fazla dikkat çekemese de aradığı fırsatı bir yıl sonra kendi evinde yakalayacaktı.

1987 Avrupa Şampiyonası’na hızlı giren Yunanistan çeyrek finalde favorilerden İtalya’yı yenince bir anda spot ışıklarını üstüne çevirmeyi bildi. Yarı finalde rakip Petrovic’li Yugoslavya’ydı, Gallis’in 36 sayısıyla bu engeli de geçen Yunanlar, finalde turnuvanın ağır favorisi efsanevi Sovyetler Birliği’nin karşısına çıktılar.

Barış ve Kardeşlik salonunda belki de o zamana kadar görülen en ateşli taraftar grubu olan 17.000 kişinin desteğiyle, Yunanlar güçlü rakiplerine kafa tutmayı başarırlar. Maç bir yerden sonra Gallis – Marciulionis düellosuna döner, 40 sayı atan Gallis bu mücadeleden önde çıkar ve 103-101’lik skorla ülkesine altın madalyayı getirir.

Onu tarihe geçiren 87 Avrupa Şampiyonasında maç başına şaka değil! 40 dakika 10 saniye ortalama ile sahada kalması da (sadece Romanya maçı 4 dakika kenarda kalıyor, diğer her maçlar 1 saniye bile bench’e gelmeden, final maçındaki uzatma da dahil).

Yunanistan’da artık hiç birşey eskisi gibi olmayacaktır, basketbol bir gecede ülkenin lokomotif sporu olur ve öylede kalır.

Gallis’in açtığı bu yolda onu takip eden Diamantidis, Papaloukas, Spanoulis, Tsartsaris, Alvertis ve Calathes gibi isimlerle 30 yıldır bir dünya markası olan Yunanistan, Antetokounmpo’nun da gelmesiyle yakın zamanda bu özelliğini yitirecek gibi gözükmüyor.

Oscar Schmidt’le beraber hem FIBA hem de Naismith Hall of Fame’de olan tek oyuncu olan Gallis’in, kendisini diğer saf şutörlerden ayıran en büyük özelliği savunmadan hiçbir zaman kaçmamasıydı. Yaptığı yakın müdafaa ile tuttuğu oyuncuyu adeta bezdiren Gallis, 1983 yılında Avrupa turu yapan Michael Jordan’lı North Carolina Üniversitesinin de karşısına çıkmış ve Jordan’ın savunmasına rağmen 24 sayı atmayı başarmıştır. Ben şahsen Jordan’ın kariyerinin başında hep bahsettiği ama 92 Olimpiyatlarından sonra vazgeçtiği, bir sezon Avrupa’da oynama fikrine bu maçın ve Gallis’in sebep olduğunu düşünüyorum.

Avrupa’ya geldikten sonra da Celtics ve New Jersey Nets’ten kontrat teklifleri alan Gallis, milli takımda oynama hakkını kaybetmemek için bunları reddetti. Celtics efsanesi Red Auerbach, Michael Jordan’dan iyi olabilecek belki de tek oyuncu olan Len Bias’i drafttan 2 gün sonra aşırı dozdan kaybetmekle beraber, hayatındaki en büyük üzüntünün Gallis’in gitmesine izin vermek olduğunu söyler.

Yazıyı en büyük rakiplerinden Drazen Petrovic’in kendisi için söylediği bir sözle noktalayalım; ‘ Bana şeytanın oğlu diyorlar, ben şeytanın oğluysam Gallis şeytanın ta kendisi ‘.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: emra.seber@abcspor.com

twitter: @SeberEmrah

Son Haberler

FUTBOLUN BİTTİĞİ GÜN

Olmaz olsun böyle lig. Olmaz olsun böyle galibiyet. Yeter artık Fenerbahçe'nin bu ülkede maruz kaldığı muamele. Lanet olsun Fenerbahçe'yi senelerdir ırkçılık derecesinde...

Benzer Konular