SKOR TUTMA SİSTEMLERİ ADİL Mİ?

Birey veya takım sporu olsun profesyonel sporlarda, taraflardan kimin kazandığını tespit etmek için çok çeşitli skor tutma yöntemleri bulunmakta. Oyunların tarihinde hangisinin nasıl, neden ne şekilde ortaya çıktığını bilemesek ve tenisteki 15,30,40 garipliği gibi, kiminin örüntüsüne anlam veremesek de skor tutma sistemlerinin günümüzde sorgulanmıyor olmaları adaletsiz değerlendirmelerin sürmesine yol açıyor.

Son yıllarda hayatımıza bence çok isabetli bir kararla ama tartışmalı şekillerle giren video yardımcı hakem (VAR) uygulamasının amacı daha adil bir değerlendirme düzenine erişme olsa da her sporda farklı şekilde kullanılıyor olması karmaşayı arttırıyor.
Reklam sektörüne, maç sonrası tartışma programlarının rating lobisine veya geleneklere teslim olmadan, cesur adımların atılarak oyunlarda başarılı tarafın daha adil şekilde tespit edilebilmesi için teknolojinin daha etkin kullanılarak her sporda devrim yapılması gerekmekte.

Tespitlerime fileli sporlarla başlamak ve futbolda kullanılan basit skor sisteminin nispeten en adil sistem olduğunu belirtmek isterim. Adı üzerinde “gol” yani hedef konulan olay topun tamamının kelenin içinden geçirilmesi ve bunun daha uzaktan veya yakından yapılmasının skor açısından basketboldaki gibi bir farkı yok. Olmamalı da zaten. Yakından atmak daha kolay ise buna yönelik strateji geliştiremeyen takımlara uzaktan isabet sağlamaları neticesinde neden avantaj sağlanıyor ki? Golünü at, 1 skoru kap. Golünü kaçıncı dakikada, nasıl atarsan, sahanın neresinden atarsan at 1 puan kazanıyorsun. Futbolun defosu tek veya son maça dayalı eliminasyon maçlarında açığa çıkıyor. Neden mi? Penaltı atışları ucubesi ortaya çıkıyor. Dün akşam oynanan Kayserispor-Sivasspor kupa finali ters örnek olduysa da, bu tür maçların 53,5% oranında penaltı atışları ile belirleniyor olmasının nedeni oyuncuların risk almaktan kaçarak penaltı atışlarına razı olmalarıdır. Kazanamazsan taraftarın kızmaz, hatta gücenmez, daha da ötesi tribüne çağırıp teselli eder. Hele bir de kazanırsan? Dünya şampiyonu bile oyunun doğasında çok da fazla olmayan (istatistiksel olarak iki maçta bir penaltı kararı verilmekte) bu garip düzenle belirleniyor. Bana uzatma dakikaları ve bir dönem uygulanan “altın gol” uygulaması, -belki de Jardel ile gelen Süper Kupa sebebiyle- daha adil geliyor.

Altın gol yarım saat boyunca gelmezse maç ertesi gün tekrarlanabilir, bir altın gollü uzatma daha yapılabilir. Gene eşitlik bozulmazsa o vakit futbolcuların bayıldığı penaltı atışları devreye girebilir.
Futbolda ikili averajın da bizdeki gibi belli sayıda takımın hakimiyetinde giden liglerde heyecanı öldürdüğünü eklemeliyim. 4 büyük takımımızdan birisinin ligin altında yer alan takımlarından birisine karşı ilk yarıda üç golü bulduğunu varsayalım. Bu büyük takımımız sezon sonunda rakibiyle şampiyonluk mücadelesi vermeyeceği ve ikili averaj hesabına girmeyeceği için dördüncü beşinci golü arama motivasyonu azalıyor. Aynı şekilde rakibinin de bir gol fazla yememek için çok da fazla bir çaba göstermesine gerek kalmıyor. Halbuki şampiyonu ve küme düşmeyi ikili averaj yerine yine çocukluğumuzdaki gibi genel gol averajı belirlese maçlarda her dakikanın, her pozisyonun önemi artar.
Futbolda VAR sistemi de diğer sporlarla kıyaslandığında oldukça zayıf temellere oturtulmuş durumda. VAR hakemi skora etki eden her yanlışlıkta devreye girmeli. Korner hatalı verildiyse de VAR müdahalesi olmalı. VAR hakemi devreye girmese de her iki teknik direktörün maç boyu bir kez (haklı çıkarsa hakkı baki kalmalı) hakemi görüntü izlemeye yönlendirme hakkı olmalı.
Son olarak futbolda topun oyunda kaldığı dakikalara hatta saniyelere hak ettikleri kredi verilmeli. Uzatmalar dakika bazında yapıldığından bazı maçların 30-40 saniye eksik veya fazla oynanması, frikik atışlarında, baraj tartışmalarında, hele hakemlerin korner öncesi didişen oyuncalara yönelik, anlamsız “sizi görüyorum” mimiği yaparak oyunu durdurmaları, sakatlıklar, VAR incelemeleri derken oyun o kadar çok durmakta ki teknolojiye rağmen oyunun ne kadar uzayacağını 90. dakikada yanan ışıklı tabelada görmek çok yakışıksız kalıyor. Basketboldaki gibi süreyi top oyundayken işleterek toplam süreyi de 30 dakikalık iki devreye indirmek çözüm sağlayabilir.

Basketbola bakarsak bir santim önden veya arkadan sayı atmakla 1 sayı eksik veya fazla kazanmak nasıl bir uygulamadır? 3 sayı bizim çocukluğumuzda olmayan bir uygulamaydı ve yine işine gelen oyuncular uzaktan şut atarlardı. Basketboldaki daha büyük saçmalık özellikle NBA’de titizlikle uygulanan ve rakip tarafından faul yapıldığında oyunu kenardan başlatıp süreyi eritmek yerine zorunlu faul atışı yapmak zorunda kalmanız. Bu yüzden kaybedilen maçlar hiç içime sinmiyor. Basketbolda play off uygulaması bir başka tuhaflık. 30 maç oynayıp ligi birinci bitiriyorsun ama hiçbir şey bitmiyor, hatta her şey yeni başlıyor. Ligi senden yedi sıra aşağıda bitirmiş takımla ilk maçı sahanda oynuyor ve 45 sayı fark ile maçı kazanıyorsun. Sonrasında rövanş maçını ve üçüncü maçı son saniye basketleri ve birer sayı ile kaybediyorsun. Sonuç? Eleniyorsun. 30 maçın emeği ve kazanılan birinciliğin değeri bu kadar. Play off yerine futboldaki gibi lig usulü bir içeride, bir dışarıda her takımla oynanan maçlar neticesinde şampiyonun belirlenmesi kesinlikle doğru ve adil olan düzen.

Voleybol, tenis, okçuluk gibi sporlardaki anlamsız set uygulaması ise saçmalığın bana göre Nirvana’sı. Voleybolda teorik olarak rakibinden 44 sayı fazla kazanan bir takımın veya benzer şekilde teniste rakibinden 42 sayı fazla kazanan bir oyuncunun set uygulaması neticesinde maçı kaybetme olasılığının olması tuhaflıktan daha fazlası değil mi sizce? Voleybolda avantaj kazanıp sayı üretme yerine her seferinde sayı kazanarak setleri 15 yerine 25 sayı ile kazanma modeli maçların daha öngörülebilir sürelerde sonlanmasını sağlaması bakımından doğru bir adımdı. Bir sonraki adım olarak, servis ile alınan direkt sayıların (ace) ekstra ödüllendirilmesi gündeme alınabilir.

Dart tahtasında benzer tutarsızlıklar var. Merkez 50 puan, hemen yanı 25 puan ve buraya kadar tamam. Ancak 25 puanı saat 1 yönünde yarım santim ıskalarsanız 1 puan alırken, merkez (bull’s eye) baz alındığında çok daha kötü bir isabetle saat 12 yönünde daha büyük bir sapmaya rağmen şanslıysanız ve triple dairesine denk düştüyseniz 60 puan alabilirsiniz.

Beyzbolda home run, Amerikan futbolunda field gol ile ile ilgili benzer eleştiriler yapılabilir ama diğer sporlarla mukayese edildiğinde Amerikan sporlarının sorunları skor tutma sistemlerinden daha farklı konular. Beyzbol çok uzun, Amerikan futbolu ve buz hokeyi çok tehlikeli.
Oyunların doğası hataya dayalı ve skor tutma sistemlerinin de hatalı olması kabul edilebilir bir argüman gibi görünse de teknolojiyi 3 yaşında kullanmaya başlayan bir kuşağın bunu anlayışla karşılayacağını sanmıyorum. Önlem alınmaz ise spor salonlarının ve stadyumların küçülmeleri kaçınılmaz bir son olarak görünüyor. VAR iyi bir adım ama daha etkin ve keskin kullanılmalı, geliştirilmeli.

Daha adil, daha net değerlendirmelerin yapıldığı spor karşılaşmalarına kavuşmayı dileyerek mutlu bir yaz geçirmenizi diliyorum.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: cenk.ugurses@abcspor.com

twitter: @cugurses